4 Kasım 2014 Salı

KALP, GÖNÜL, DAMAR, SES, NEFES....

Luck'a...
 
 
Derler ki adama sen o mezarları aldında ne demeye aldın? ;)
Hani cesaretliydin, alışkındın vedalara, iki dünya arasındaki geçitte, yatağını da hazırlamıştın?
Ne oldu şimdi ?
Tırstın değil mi?
Kolaydı öyle,, Şimdi ensen de işte..
Ne haber?
 
Acaba çok mu fazla abarttın?
Hazır mezar taşın bile bak Luck..
Ölmeyi sen oyun mu sandın?
Tuhaf...
Neden korktun şimdi?
 
Hani mis gibi püfür püfür Ankara manzaralıydı? Tepeden bakıyordu şehre?
Ablalarının yanıbaşındaydı.. ? Peyzajcın bile işe başlamıştı, yeşertmişti toprağını senin gireceğin güne kadar...

Sen ölüm sonrası ritüellerin adamıydın, isyan ettiğin brunchlarla, çiçekler ve dualarla, geride kalanlarının acısını sırtına almaktan hoşnut duyuyordun..
Ölüm öyle kolay değilmiş gördün mü?
Kolay değilmiş bir metrekare toprağa cesurca girmek....
 
Sevdiklerini ayakucunda örtüleriyle gözyaşı döküp kuran okurken karşılamak..
Sana göre olan bu mu?
Onlara cevap verememek, başucundaki esprilerine güldüğünü görememeleri...?
Ardını dönüp gittiğinde evlatların , annen, kardeşlerin, bağıramamak arkalarından "gitmeyin .." diye, yahut "yine gelin açmayın arayı " diye..

Bunları hiç hesaplamamıştın değil mi?
Ta ki soluğun ciğerinden çekilip alınıncaya kadar,
Yüreğinin ağrısı boğazını kesene kadar...
Tepkisiz hareketsiz yatağında yatıp bağlanana kadar..
Gecenin gündüzün farkını bilemediğin, tarihi saati anlayamadığın uzun saatler cam kenarı oksijene hasret yatışlara kadar?
Hayatı nasıl boşa geçirdiğini, anlamsız üzüntülerle, yorulmalar ve koşturmacalarla geçirdiğini tavana bakarken anladığın kadar anlamamıştın değil mi?
 
Hani çok özlemiştin gidenlerini, Babanı, Ablalarını....şimdi güç mü geliyor kavuşma duygusu?
 
Ne yaptın peki oraya gidebilme cesaretini üzerinde bulabilmek için de yaptırdın,yeşerttirdin o mezarı?
 
Ne oldu sana???

 
......
 
Son sorundan başlayayım.. Yanıtım yok iki kelimeden başka. yani kendiğimi bildiğim kadarıyla
'İyi niyet...'
Kötülük etmedim kimseye, üzmek istemedim, herkese sevgi vererek iyilik yapmak istedim. Başka da bişey yapamadım.. Haklısın...
Bu "dedem hacı" der gibi oldu farkındayım :)
 
Hesaplamamıştın degil mi? dedin,
Hesaplamasam mezar yerine araba alırdım... Gezer tozardım çocularımla...
 
Ardını dönüp gittiğinde sevdiklerime "Gitmeyin !" diye bağıracağımı kim bilir? Belki onlarla geziyor olacağım. Kim bilir?
 
Ölümü oyun mu sandın ? demişsin,
Ölümün oyun olmadığını en iyi bilenlerdenim.
Bu sözün çok saçmaydı... Unutalım gitsin...
 
Korktun mu? diyorsun,
Rabbimden hiç korkmadım ki hep ona sığındım, isyan edip "neden? "demedim, kavuşacaksam niye korkayayım,?  sevinç duyarım elbet..
Evet bazen dünyadan yılmışlığım ,gitmeyi arzulamış, kurtulmak istemişliğim çok olmuştur. Sadece kafamdan geçendir, bunu her kul yapar...
 
Haklı olduğun yer;  hayatımın , sağlığın kıymetini bilemediğimdir. İşte sadece buna diyecek bir sözüm yok.... Bu nedenle üzgünüm...
 
Ölüm sonrası ritüeller ise Rabbe inancımı pekiştirdi, her seferinde, gücüme güç kattı. Hayata bağladı. Ah edip vah etmedim, anmadım bile gidenlerimin adını, açılınca dinlemedim, kapadım konularını rüyalardan başka...
Duygusal davranmayım, zaaf göstermeyim, yoluma bakayım , geride kalanlarımın gülümseyişini görebileyim diye istençsiz yaptım bunu...
 
Can acısı kolay değilmiş, haklısın, tavanı izlemek, aynı evin içinde çocuğunu özlemek, ilgilenememek.. Bu daha acı bir can acısı emin ol...
 
Hastalıkta cefa da insan için, geçer , ümidimi yitirmem. Bu LucK'un onuruna sığmaz zaten...
 
Püfür püfür Ankara manzaralı demişsin,
Öyledir, biz bu perdeyi bu hayattan görüyoruz, perdenin arkası , ümidimiz Rabbin altını da üstü gibi yapması... Belki bugün, belki 40 sene sonra. bilinmez..l..
İnancımı yitirmedim.
 
Gidenlerine kavuşmayı çok istiyordun demişsin...
İstememem mi?... Gidenlerim benim bir yarım, kalanlar diğer yarım, hangisinden vazgeçeyim? Ortada kaldık ki biz, bunu anlar mısın anlatsam...?
 
Tırstım, haklısın.
Çünkü varlığımdan güç alan evladım var 4 tane.
Yitik imtihanlarından artık anormal semptomlar veren bir ailem...
Ben onlar için tırsıyorum. Onlardan varlığımın çekilmesinden.
Sadece onlar için tırsışım.
 
Bir psikaytrım vardı seneler önce,
Her ailede seçilmiş biri vardır farkında olmadan , senin ailende de sensin demişti.
Diğerleri üzülmesin diye içine atıp kendini üzen,
sizin ailede de sensin demişti.
Öyle geldi, öyle gidecek, 80 yılda yaşasam, hep diğer yarılarım için üzüleceğim, kendi akıbetim için değil...
 
Bilmeden özümü yargıladıysan da eyvallah..
....
Luck.
 

 
Adına, tadına, tuzuna, tozuna bakmayız
Acısını duyalım yeter.
Her nemiz var ise verip verip
Kalp, gönül, damar, ses, nefes
Hayal, hülya, rüya, şarkı, şiir miir
Ne bulursak girip girip,
Garip garip severiz biz."

Gel demiş Sultanımız,
Duyduk,
Uyandık,
Geldik...
Gelmez miyiz?...





13 Ekim 2014 Pazartesi

DEMEDİM Mİ?

Oraya gitme demedim mi sana, 
seni yalnız ben tanırım demedim mi? 
Demedim mi bu yokluk yurdunda hayat çeşmesi ben'im? 

Bir gün kızsan bana, 
alsan başını, 
yüz bin yıllık yere gitsen, 
dönüp kavuşacağın yer ben'im demedim mi? 

Demedim mi şu görünene razı olma, 
demedim mi sana yaraşır otağı kuran ben'im asıl, 
onu süsleyen, bezeyen ben'im demedim mi? 

Ben bir denizim demedim mi sana? 
Sen bir balıksın demedim mi? 
Demedim mi o kuru yerlere gitme sakın, 
senin duru denizin ben'im demedim mi? 

Kuşlar gibi tuzağa gitme demedim mi? 
Demedim mi senin uçmanı sağlayan ben'im, 
senin kolun kanadın ben'im demedim mi? 

Demedim mi yolunu vururlar senin, 
demedim mi soğuturlar seni. 
Oysa senin ateşin ben'im, 
sıcaklığın ben'im demedim mi? 

Türlü şeyler derler sana demedim mi? 
Kötü huylar edinirsin demedim mi? 
Ölmezlik kaynağını kaybedersin demedim mi? 
Yani beni kaybedersin demedim mi? 

Söyle, bunları sana hep demedim mi?

Hz. Mevlana 




4 Ekim 2014 Cumartesi

Ab-ı Beste

Ağlayan yok hâlime dîdelerimden gayrı
Güldüren yok yüzümü işvegerimden gayrı.

Öyle sevdâzedeyim ki yanıyor cân-u tenim
Çekemez bu sevdâyı serimden gayrı.

Uyku girmez gözüme pisteri mihnette benim
Geceler yoktur edesim kederimden gayrı.

Gülşeni bağ-ı hayâlimde açan güllerle
Var mıdır bûy-u sefâ verdi terimden gayrı.







2 Ekim 2014 Perşembe

AĞIT


Göz gamın ne olduğunu bilseydi.
Gökyüzü bu ayrılığı çekseydi, 
Padişah bu acıyı duysaydı; 

Göz gece demez, gündüz demez ağlardı.

Gökyüzü yıldızlarla, güneşle, ayla ağlardı. 
Padişah bakardı  
Tacına, tahtına, tolgasına, kemerine, 

Gece demez gündüz demez ağlardı.


Gül bahçesi güzün geleceğini duysaydı, 
Uçan kuş avlanacağını bilseydi, 
Gül bahçesi hem güle hem dala ağlardı, 
Uçan kuş uçmaktan vazgeçer ağlardı.

Zaloğlu bu zulmü görseydi, 
Ecel bu çığlığı duysaydı, 


Cellâdın yüreği olsaydı; 
Zaloğlu savaşa, yiğitliğe ağlardı, 
Ecel  kendine bakar ağlardı, 
Cellât, 
Yüreği taş olsa, ağlardı.

Tabut, içine gireni bilseydi, 
Hayvanlarda bir parça akıl olsaydı; 
Tabut omuzda giderken ağlardı 
Öküzler, beygirler, kediler ağlardı.

- Ölüm acılarını gördü bu can, - 

Koyuldu işte böyle bir ağlamaya. 
Olanlar oldu, gitti dostum benim.

Şu dünya bir altüst olsa, ağlasa yeri var. 
- Öylesine topraklar altında kalmışım... -
..........




Mevlana Celaleddin Rumi



30 Eylül 2014 Salı

Şems' e Sesleniş... TÜRKAN' IN ANISINA...

Herkes gidiversin, cananım sen gitme.
Gam dostum benim, canım sen gitme.

Hoş bir gülüşünle bir kadeh şarap ver,
Dünya güzelim, mey sunanım sen gitme.

Ey dünyası hoş geçen nasılsın bensiz?
Gam arkadaşımken nasılsın bensiz?


Sensiz harabım, hazan misal çehremle

Taptaze yüzünle nasılsın bensiz?


Terketti de gitti, yoktu ondan güzel.

Hiç doymadı gönlüm yüzü bin güle bedel.


Gül gittide ardında dikenler kaldı,

Gittin ama gönlümün devasıydın, gel…

Mevlana Celaleddin Rumi Hz.
Sevgili Türkan, Konya'da Erenlerin, Evliyaların içinde ne mutlu bir toprağın var ki, bizler istesek te ulaşamayacağız..
Herkes gidiverdi, sen bile gittin, Canım arkadaşım, sen gittin, senden sonra  biz Özlem 'le can olduk, tesadüf mü bilemem, iki sevdiğin dostun ' dost ' oldu ardından... Ey dünyası hoş geçen, gam arkadaşım Türkan, seni çok özlüyorum, hiç unutmadım.. 
En güzel bahçelerde, Mevlana' mla , Şems' imin bahçelerinde sana en güzel rüyalar...
Yüzü bin güle bedel arkadaşım, Nur içinde yat...


28 Eylül 2014 Pazar

KUMEYL DUASI


Paylaşacağım dua, her kimsenin bilmediği, dar geçitlerin aydınlığı, karanlığın ışığıdır.. 

En çaresiz zamanlarımda okuyarak feraha erdiğim, sihirli bir duadır. 



  • Faziletini araştırınız.
  • İlk kez paylaşıyorum..
  • Kumeyl duası olarak Ehl-i Beyt kaynaklarında meşhur olan bu dua, Hz. Ali (a.s)’ın sır arkadaşı Kumeyl bin Ziyad’a Hızır’ın duası diye öğrettiği engin maarifi içeren bir duadır. Bu duanın özellikle Perşembe geceleri okunması Ehl-i Beyt imamları tarafından tavsiye edilmiştir.
    KUMEYL BİN ZİYAD’IN DUASI



    KUMEYL DUASI
    Allah'ım! senin her şeyi kuşatan rahmetinin hürmetine;
    Her şeyin üstesinden gelen,
    Önünde her şeyin boyun eğdiği gücünün hürmetine;
    Her şeye galip gelen azametinin hürmetine;
    Önünde hiç bir şeyin duramadığı izzetinin hürmetine;
    Her şeyi kaplayan azametinin hürmetine;
    Her şeyin üstünde olan saltanatının hürmetine;
    Her şey yok olduktan sonra da baki kalan veçhinin hürmetine;
    Her yeri dolduran isimlerinin hürmetine;
    Her şeyi kuşatan ilminin hürmetine ve
    Her şeyi aydınlatan cemalinin nuru hürmetine senden istiyorum.
    Ey Nur, ey Kuddüs, Ey İlklerin İlki ve Ey Sonların Sonu!
    Ey Allah'ım! İsmet perdesini yırtan günahlarımı affet.
    Allah'ım! Bedbahtlıklara yol açan günahlarımı affet.
    Allah'ım! Nimetlerini değiştiren günahlarımı affet.
    Allah'ım! Duaların kabulünü engelleyen günahlarımı affet.
    Allah'ım! Belaların inmesine sebep olan günahlarımı affet.
    Allah'ım! işlediğim bütün günahları ve yaptığım bütün hataları affet.
    Allah'ım! Ben zikrinle sana yaklaşmak istiyor ve Zatının hürmetine senden şefaat diliyorum.
    Cömertliğin hürmetine beni kendine yaklaştırmanı niyaz ediyorum.
    Şükrünü yerine getirmeyi bana nasip kılmanı,
    Zikrini bana ilham etmeni istiyorum.
    Allah'ım! İtaatkâr, alçak gönüllü ve zelil bir dille senden;
    (hatalarıma) göz yummanı, bana merhamet etmeni, beni verdiğine razı, kanaatkâr ve her durumda mütevazı kılmanı diliyorum.
    Allah'ım! İhtiyaç ve yoksulluğu şiddetli olan, hacetini zorluklar anında sana sunan, katında bulunanlara büyük rağbeti olan kimsenin yalvarışı gibi sana yalvarıyorum.
    Allah'ım! Senin saltanatın büyük ve mekânın yücedir.
    Tedbirin gizli, fermanın aşikârdır.
    Kahrın galip, kudretin her yerde geçerlidir.
    Senin hükümranlığından kaçmak imkânsızdır.
    Allah'ım! Senden başka günahlarımı bağışlayacak; kabahatlerimi örtecek; kötü amelimi iyiye dönüştürecek birini bulamam.
    Senden başka ilah yoktur; sen bütün noksan sıfatlardan uzaksın; sana hamd ediyorum.
    Allah’ım! Başlangıcından beri bana sürekli lütuf ve ihsanda bulunduğun için kendimi güvende hissettim. Bu nedenle kendime zulmettim ve cahilliğim yüzünden itaatsizlik ettim.
    Ey Allah'ım! Ey Mevlam! Nice kötülüklerimin üzerini örttün;
    nice belaları benden geri çevirdin;
    nice hatalardan beni korudun;
    nice hoşa gitmeyen şeyleri benden uzaklaştırdın;
    layık olmadığım halde üzerime nice güzel övgüler yağdırdın.
    Allah'ım! Belam büyüdü, kötü halim iyice ilerledi;
    amellerim beni aciz bıraktı,
    (heva ve heves) zincirlerim beni çökertti,
    emellerimin uzunluğu beni her faydalı işten alıkoydu,
    dünya beni boş şeylerle;
    (sürekli kötülüklere çeken) nefsim de, cinayetleri ve kayıtsızlığıyla beni aldattı.
    Ey Efendim! İzzetinin hürmetine;
    Kötü amellerimi, dualarımın kabulüne engel kılma,
    Sana malum sırlarımı açığa çıkararak beni rezil etme.
    Ey Efendim! Gizlice işlediğim kötü amellerim ve günahlarım, devam eden aşırılıklarım ve cahilliklerim nedeniyle ve nefsanî isteklerimin ve gafletimin çokluğu yüzünden, beni cezalandırmada acele etme.
    Allah'ım! İzzetin hakkı için her halükarda bana karşı merhametli ve bütün işlerimde yardımcı ve kolaylaştırıcı ol.
    Ey İlahım, Ey Rabbim! Senden başka kimin var ki, ondan, sıkıntılarımı gidermesini ve işlerime nezaret etmesini dileyeyim!?
    Ey İlahım Ey Mevlam! Sen benim için hükümler koydun, bense o hükümlerin hususunda nefsime uydum; düşmanım olan (şeytan)'ın (günahları bana) süslü göstermesinden çekinmedim; o da beni istediği gibi aldattı. Kader de hükmünü icra etti;
    İşte bu başıma gelenlerden dolayı bazı sınırlarını çiğnedim, emirlerine karşı geldim; her durumda yine de hamd etmek benim vazifemdir.
    Senin, hakkımdaki kaza ve kaderin; ve beni yakalayan hükmün ve imtihanın karşısında gösterebileceğim hiçbir mazeret ve bahanem yoktur.
    Ey İlahım! İşlediğim kusurlardan ve aşırılıklarımdan sonra; özür dileyerek, pişman ve perişanlık içerisinde aff ve mağfiretini ümit ediyorum. Tövbe edip tekrar (sana) yöneliyor ve huzuruna gelip günahlarımı itiraf ediyorum.
    İşlediğim günahlardan kaçacak bir mekan ve zorluklar karşısında sığınacak bir yer bulamıyorum; tek ümidim özrümü kabul edip beni sonsuz rahmetine almandır;
    Ey Allahım! Mazeretimi kabul eyle ve bu dehşetli perişanlığıma acı, (heva ve heves) zincirlerinden beni kurtar.
    Ey Rabbim! Bedenim zayıf, derim ince ve kemiklerim hassas olduğu için bana acı.
    Ey beni yaratıp yad eden, beni terbiye edip iyilik ve rızık veren; ilk keremin ve bana yaptığın geçmiş iyiliklerin hürmetine beni affeyle.
    Ey İlahım, Ey Efendim ve Ey Rabbim!
    Senin birliğine inanıp, marifetin bütün kalbimi doldurduktan sonra;
    dilim zikrinle meşgul olup, muhabbetin içime işledikten sonra,
    Rububiyet makamına boyun eğerek sadakatle (günahlarımı) itiraf edip, tam bir teslimiyetle (sana) dua ettikten sonra,
    Bütün bunlardan sonra beni cehennemine atacağına inanayım mı?
    Sen bundan çok daha kerimsin;
    Sen kendi gözettiğini mahvetmezsin; yakınlaştırdığın birisini kendinden uzaklaştırmazsın, barındırdığın birisini kovmazsın veya kendisine merhamet ettiğin ve koruduğun kimseyi belalara atmazsın. Sen bütün bunlardan yücesin.
    Ey Efendim, Ey İlahım ve Ey Mevlam!
    Keşke bir bilseydim; Azametin karşısında secdeye kapanan yüzlere;
    sadakatle seni birleyen ve övgü ile sana şükreden dillere;
    uluhiyyetini gerçekten itiraf eden kalplere,
    senin marifetinle dolup taşan ve önünde boyun eğen gönüllere,
    itaat etmek için mabetlere koşan ve günahı için senden gönülden bağışlanma dileyen uzuvlara ateşi musallat eder misin?
    Senin hakkında böyle düşünülemez; senin fazl-u keremin bize böyle tanıtılmamıştır Ey Kerîm, Ey Rabb!
    Dünyanın küçük belaları ve zorlukları karşısında benim direncimin azlığını Sen biliyorsun; halbuki dünyadaki bela ve zorluklar geçici, ona tahammül etmek kolay ve süresi kısadır;
    Bu durumda ahiretteki belalara; orada meydana gelecek büyük zorluk ve acılara nasıl tahammül edeyim?
    Halbu ki ahiretteki belalar eksilmeden devam eder ve ona maruz kalanlara da bir hafifletme yapılmaz. Çünkü bu azap ancak, senin intikam ve gazabından ve de hoşnutsuzluğundan kaynaklanır. Bu ise göklerin ve yerin dayanamayacağı bir şeydir.
    Ey Efendim! O zaman senin zayıf, zelil, hakir, miskin ve zavallı bir kulun olan ben bunlara nasıl dayanabilirim.
    Ey İlahım, Ey Rabbim, Ey Efendim ve Ey Mevlam! Hangi şeyden dolayı sana şikayette bulunayım ve hangisi için ağlayıp sızlanayım? Azabın elem ve şiddetine mi? Yoksa belanın devamlılığına ve süresinin uzunluğuna mı?
    Eğer beni cezalandırmak için düşmanlarının safına koyarsan ve bela ehliyle beni bir araya getirirsen, beni sevenlerinden ve dostlarından ayırırsan, Ey İlahım, Ey Efendim, Ey Mevlam ve Ey Rabbim! Azabına tahammül edebilecek olsam bile, senin ayrılığına nasıl dayanayım?
    Diyelim ki ateşinin sıcaklığına dayandım, ama kereminden mahrum kalmaya nasıl tahammül edeyim?
    Yahut affını ümit ettiğim halde ateşini mesken edinebilir miyim?
    Ey Efendim ve Ey Mevlam! İzzetin hürmetine, gerçekten yemin ediyorum ki:
    Eğer konuşmama izin verirsen, cehennem ehli arasında ümit besleyenlerin yaptığı gibi (sürekli dergahına yönelip) inlerim; medet dileyenler gibi feryat edip yardım dilerim Senden; ve bir yakınını kaybedenler gibi kapında ağlayıp sızlarım; ve Seni çağırıp "Neredesin Ey Müminlerin Velisi!" der dururum. Ey ariflerin en yüce arzusu! Ey medet dileyenlerin imdadına yetişen! Ey sadık yüreklerin dostu! Ve ey alemlerin ilahı!
    Ey İlahım! Sen Münezzehsin. Ve ben sana hamd ediyorum.
    Olacak şey mi, sana karşı gelmesi yüzünden cehenneme hapsedilen, isyanından ötürü onun azabını çeken ve işlediği suç ve cinayetlerden dolayı cehennemin tabakaları arasında tutuklu bulunan Müslüman bir kulunun sesini duyasın da (affetmeyesin).
    Oysa o kul, rahmetine göz diken biri gibi inlemekte, tevhit ehlinin diliyle seni çağırmakta ve Rububiyet makamını vasıta ederek sana yakarmaktadır.
    Ey Mevlam!
    O Müslüman kulun, daha önceleri de kendisine gösterdiğin merhametini yine umduğu halde, nasıl azapta kalabilir?
    Ya da senin ihsan ve merhametini ümit ettiği halde ateş nasıl onu incitebilir?
    Yahut Sen onun sesini işittiğin ve durumunu gördüğün halde ateş nasıl onu yakabilir?
    Ya da, Sen onun zaaf ve güçsüzlüğünü bildiğin halde cehennemin alevleri onu nasıl kuşatabilir?
    Ya da Sen onun sadakat ve doğruluğunu bildiğin halde, cehennemin tabakaları arasında nasıl kıvranıp durur?
    Yahut, o, seni "Ey Rabbim" diye çağırırken, cehennemin azap melekleri (zebanileri) nasıl ona eziyet edebilir?
    Ya da cehennemden kurtulmak için senin lütuf ve keremini dilediği halde onu nasıl orada bırakırsın?
    Sen münezzehsin, hakkında bunlar düşünülemez; senin fazlınla ilgili bilinenler bunlar değildir; ve bunlar senin muvahhit insanlara yaptığın ihsan ve iyiliklere benzeyen şeyler de değildir.
    Ben kesinlikle biliyorum ki, eğer Seni inkar edenlerin azabına hükmetmeseydin ve düşmanlarını ebedi azaba duçar etmeyi kararlaştırmasaydın, ateşi tamamıyla soğuk ve selametli kılardın da oraya hiç kimse girmezdi.
    Ama Sen, isimleri mukaddes olan! Cehennemi, insanların ve cinlerin kafirleriyle doldurmaya ve inatçı kafirleri orada ebedi olarak tutmaya yemin ettin.
    Ve Sen, (ey) Medhi Yüce Olan! Başından beri söylüyorsun ve sürekli olarak nimet verip kerem ve ihsanda bulunup buyuruyorsun ki: "Mümin olan bir kimse, fasık olan kimseyle bir olur mu? Hayır, onlar aynı olmazlar."
    Ey İlahım, Ey Efendim!
    Kendisiyle her şeyi takdir ettiğin kudretinin hürmetine,
    hükmünle kesinleştirdiğin her şeye galip gelen kaza ve kaderinin hürmetine,
    Bu gecede ve bu saatte işlediğim bütün suçları ve günahları, gizlediğim bütün kötülükleri affet.
    Gizliden gizliye veya açıkça yaptığım cahilliklerimi ve Kiramen Katibin meleklerine yazmalarını emrettiğin kötülüklerimi affet!
    O melekler ki, Sen onları, yaptığım işleri kaydetmekle görevlendirdin. Uzuvlarımla birlikte onları da yaptıklarıma şahit kıldın. Kendin de bunların ardından beni izledin ve onlara gizli kalan şeylere şahit oldun, rahmetinle gizledin ve fazlınla onları örttün.
    Lütfettiğin her hayırdan ve gönderdiğin her ihsandan, yaydığın her iyilikten yahut dağıttığın her rızktan nasibimi artır,
    affettiğin günahlardan veya örttüğün hatalardan payımı çoğalt.
    Ey Rabbim, Ey Rabbim, Ey Rabbim!
    Ey İlahım, Ey Efendim, Ey Mevlam ve Ey Benim Sahibim!
    Ey varlığımı elinde tutan!
    Ey zorluk ve çaresizliğimi bilen!
    Ey fakirlik ve yoksulluğumdan haberdar olan!
    Ey Rabbim, Ey Rabbim, Ey Rabbim!
    Hakkın, kudsiyetin, en yüce sıfatların ve isimlerinin hürmetine senden dileğim şudur:
    Gece ve gündüzlerimi zikrinle mamur eyle, beni kendi hizmetine al, amellerimi katında kabul buyur;
    öyle ki, artık bütün amellerim ve zikirlerim tek zikir şekline dönüşsün ve bütün ömrüm senin hizmetinde geçsin.
    Ey Efendim, ey güvenip dayandığım ve ey kendisine halimi şikayet ettiğim (Allahım!)
    Ey Rabbim, Ey Rabbim, Ey Rabbim!
    Uzuvlarıma Sana hizmet için kuvvet ver!
    Sana yönelmek için kalbime güç ve sebat ver!
    Senden korkmada ve hizmetini sürdürmede bana öyle bir ciddiyet ver ki, Sana kulluk için yapılan yarışta Sana doğru koşayım, bu yolda çalışanlar arasında yer alıp hızla Sana doğru geleyim,
    Sana gönül verenler arasında senin yakınlığına müştak olayım, ihlas sahibi insanlar gibi Sana yakınlaşayım,
    Senden yakîn ehlinin korktuğu gibi korkayım ve müminlerle huzurunda bir araya geleyim.
    Allah'ım! Bana kötülük yapmak isteyeni cezalandır, bana tuzak kuran kimseye tuzak kur.
    Beni, katında nasibi en güzel olan kullarından kıl,
    Beni kendine ve huzuruna en yakın olanlardan eyle,
    Gerçekten bunları elde etmek ancak senin lütuf ve kereminle gerçekleşir.
    Cömertliğin hürmetine bana cömert davran ve yüceliğinin hürmetine bana nazar eyle (Allahım)
    Rahmetin hürmetine beni koru ve dilimi zikrine düşkün kıl.
    Kalbimi, muhabbetinin tutsağı eyle!
    Dualarımı güzel bir şekilde kabul etmekle beni kendine minnettar eyle!
    Yanılgılarımdan geç ve hatalarımı affet!
    Muhakkak ki Sen, kullarının sana kulluk etmelerini ferman buyurdun ve dua yapmalarını emredip, kabul etmeyi taahhüt ettin.
    O halde Ey Rabbim! Yüzümü sana çevirdim ve ellerimi sana açtım, izzetin hürmetine dualarımı kabul eyle ve isteklerime beni ulaştır.
    Fazlın ve kereminden ümidimi kesme.
    Beni insan ve cinlerden oluşan düşmanlarımdan koru.
    Ey çabuk razı olan (Allahım!) Duadan başka elinde hiçbir şeyi olmayan beni affet! Muhakkak ki Sen her istediğini yaparsın. Ey ismi deva, zikri şifa ve itaati zenginlik olan!
    Sermayesi ümit ve silahı ağlamak olan bana acı, merhamet et.
    Ey nimetleri tamamlayıp yayan, ey zorlukları defeden! Ey karanlıklarda dehşete kapılanların nuru! Ey öğretmensiz bilen! Muhammed ve Ehli Beyt’ine salat eyle ve bana da Sana yakışan şekilde muamele et.
    Allah'ın rahmeti, Peygamber’ine ve onun pak soyundan gelen İmamlara olsun. Ve Allah'ın sonsuz selamı onların üzerine olsun.









    27 Eylül 2014 Cumartesi

    HATIRLA  AMA...
    Bir tatlı ömür gibi gitmeye niyetlendin,
    ayrılık atına eyer vurdun inadına.
    Ama bizi unutma, hatırla ama.
    Sana temiz dostlar,  iyi dostlar, vefakar dostlar
    yeryüzünde de var. gökyüzünde de var.
    Eski dostunla ettiğin yemini, hatırla ama.
    Sen her gece ay değirmisini
    başına yastık edince yollarda,
    dizime yattığın geceleri hatırla ama.
    Sen ey, hüsrev’i kendine kul,
    Şirin gibi bir nice güzeli esir eden,
    aşkının ateşiyle tıpkı Ferhat gibi benim
    ayrılık dağını delmede olduğumu, hatırla ama.
    Bir deniz kesilen gözlerimin kıyısında
    bir aşk ovasını görmüştün hani;
    safran dallarıyla, ağustos gülleriyle sarmaş dolaş.
    Bunu unutma, hatırla ama.
    Ey Tebrizli Şems,
    dinim aşktır benim, senin yüzünü gördüm göreli,
    benim dinim senin yüzünde övünür, ey sevgili.
    Bunu unutma, hatırla ama.
    Mevlana Celaleddin Rumi